Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İslamiyet.forummum.net

 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Endoktrinasyon (4): Hannah Arendt ve 'Kötülüğün Sıradanlığı'

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
beenwoolf




Mesaj Sayısı : 46
Kayıt tarihi : 15/03/09

Endoktrinasyon (4): Hannah Arendt ve 'Kötülüğün Sıradanlığı' Empty
MesajKonu: Endoktrinasyon (4): Hannah Arendt ve 'Kötülüğün Sıradanlığı'   Endoktrinasyon (4): Hannah Arendt ve 'Kötülüğün Sıradanlığı' I_icon_minitimePaz Mart 15, 2009 5:06 pm

Stanley Milgram'ın insan psikolojisi üzerindeki otorite etkisini ölçmek istemesi, idam
edilen Nazi Almanyası savaş suçlusu Adolf Eichmann'ın aslında anti-semitik düşüncelere
sahip olmayıp, sadece kariyerinde yükselme gayreti içerisinde olan bir asker olduğu
yönünde güçlü deliller olmasından ileri geliyordu. Yahudi ırkına karşı herhangi bir kin
duymayan bir insanın, sırf üstlerinin emirlerini uygulamak ve böylelikle kariyerinde
yükselmek adına onca insanın ölümünden sorumlu olmakta bir mahzur görmemiş
olması ihtimali, dünya tarihi boyunca yaşanan onca korkunç hadisenin nedenleri
arasında bugüne dek yeterince üzerinde durulmamış çok önemli bir faktör olabileceği
anlamına geliyordu
Bu tezin doğrulanması durumunda, insanların kendi davranışlarını sorgulama
konusundaki gönülsüzlükleri, menfaatlerinin söz konusu olması ya da cesaretsizlikleri
nedeniyle yanlışlara rıza göstermeleri gibi önemsiz görünen kimi gerçekliklerin,
diktatörlerin yükselişinde ve delice fikirlerinin taban bulmasında belirleyici olabildiği bir
dünyadan söz edilmesi gerektiği ortaya çıkacaktı. Sadist dürtülere sahip olmayan
sıradan insanların dahi kaba ve acımasız bir ölüm makinesinin ruhsuz dişlileri gibi
kullanılabileceği bir dünya ise, bugüne kadar yürütülen varsayımlar doğrultusunda
şekillenen dünya konseptinden epey farklıydı

Kaldı ki, Milgram Deneyi, hakkında çıkarsamalarda bulunmaya çalıştığı gerçek
dünyadakine nisbeten çok daha fazla empati ve özgür düşüncenin bulunduğu bir
ortamda gerçekleşmişti. Öğretmenlere öğrencinin konumunda da olabilecekleri açıkça
hissettirilmiş, elektrik verilmenin nasıl bir his olduğunu anlayabilmeleri için kendilerine
küçük bir şok dahi uygulanmıştı. Tek taraflı bilgilendirmenin, subjektivitenin ve
dehümanizasyonun hakim olduğu gerçek dünyada bu durumun her zaman söz konusu
olduğunu söylemek epey zor. Deneklerdeki otorite ve itaat algısı da, çok kısa süreli bir
şekillendirmenin eseriydi. Uzun süreli bir endoktrinasyon çerçevesinde deneyin
kendisinin kutsanması ya da deney yöneticisinin otoritesinin hissettirilmesi söz konusu
olmamıştı. Şöyle ki, deneklere ordulardaki karşılıklarına tekabül edecek şekilde
(sözgelimi) 'yanlış yapanların ağır bir şekilde cezalandırılmayı hak ettikleri' ya da 'bu tür
cezalandırmalarda görev almanın yüce ve onurlu bir davranış olduğu' gibi konularda
sistematik bir endoktrinasyon uygulanmamıştı. Bilim adamlarının kararlarının
sorgulanamazlığını ima eden ve böylelikle deney yöneticisinin otoritesini pekiştiren
türden bir boyun eğdirme de söz konusu olmamıştı. Bütün bunlar, Milgram deneyinde
sadece birer cümlelik rica ve uyarılardan oluşan dört aşamalık yönlendirici komutlar
verilen deneklerin, gerçek dünyadakilere daha yakın türden bir ortama alınmış olmaları
durumunda deney sonuçlarının çok daha korkunç bir tablo ortaya koymuş olacağını ima
etmektedir

Küçük Eichmannlar

Hannah Arendt, Adolf Eichmann'ın 1961 yılında infaz edilmesinden iki yıl sonra
yayınlanan 'Eichmann Kudüs'te' adlı kitabında, Eichmann'ın yargılanmakta iken
hakkındaki suçlamaları reddederek kendisinin sadece bir asker olarak 'işini yaptığını'
söylemiş olması üzerine, 'Kötülüğün Sıradanlığı' (banality of evil) kavramını ortaya attı.
Arendt, Eichmann'ın anti-semitist ya da ırkçı olmamasından ve sadizm de dahil olmak
üzere herhangi bir psikolojik sapma göstermemesinden yola çıkarak yaptığı bu
kavramsallaştırma ile, 'işi gereği' kendisine verilen emirleri herhangi bir etik sorgulama
yapmadan yerine getirmekte bir mahzur görmeyen yığınları kast ediyordu. Buna göre,
dünyada kötülük marjinal bir olgu değildi. Bir başka deyişle, günlük hayat içerisinde
kendince mütevazi bir konuma sahip olan, yaşadıkları toplumdaki hakim değerleri
sorgulamayan, eleştirel düşünceden yoksun oldukları için de davranışlarının sonuçlarını
değerlendirme ihtiyacı hissetmeyen insanlar önemli bir çoğunluğa tekabül ediyor ve
kötülüğe karşı kayıtsız olan bu halleriyle gayriahlaki uygulamalara işlerlik
kazandırıyorlardı.
Arendt'in kelime seçiminden de anlaşılacağı gibi, 'kötülüğün sıradanlığı' ile herhangi bir
ideolojiden ziyade insanların vurdumduymazlığı hedefe konuyor, sadece kendi küçük
dünyalarını ve küçük maaşlarını düşünen insanların büyük resme olan kayıtsızlıkları dile getiriliyordu.(1)

Kötülüğün Sıradanlığı kavramı, ortaya atıldığı günden itibaren
değerlendirmelere konu oldu. Ancak, Amerikalı endüstriyelleşme karşıtı anarşist
düşünür John Zerzan'ın 1995 yılında yazdığı bir makalede Amerika'daki sistemin içinde
istihdam edilenleri 'Küçük Eichmannlar' olarak nitelendirmesi ile birlikte, Arendt'in
insanların büyük bir çoğunluğunu kast ederek genel bir tespitte bulunma amacıyla
kavramsallaştırdığı bu kavrama yeni bir boyut eklenmiş oldu.
'Kavramsallaştırma'dan çok 'isim takma' olarak değerlendirilebilecek olan 'Küçük
Eichmannlar' ifadesi, Zerzan'ın ardından da, Colorado Üniversitesi profesörü Ward
Churchill'in 2003 yılında yayınlanan 'Justice of the Roosting Chickens' adlı kitabında, 11
Eylül saldırılarında ikiz kulelerde hayatını kaybeden teknokratları 'Küçük Eichmannlar'
olarak nitelendirmesiyle gündeme geldi. Gerek Zerzan'ın, gerekse Churchill'in ifadeleri
elbette eleştirilmeye fazlasıyla müsait. Ancak bu durum, yaşadıkları ülkelerden ve
kendilerini bağlı hissettikleri politik ideolojilerden de bağımsız olarak, hemen her yerde
küçük Eichmannlar'ın çoğunlukta oldukları gerçeğini değiştirmiyor.
Bütün bunlardan çıkarılması gereken asıl sonuç, yine Milgram Deneyi'nin bulgularında
gizli. Hatırlanacak olursa, Stanley Milgram kimi deneylerde denek öğretmenin
konumunda küçük bir değişiklik yapmış, denek öğretmenin görevine aynı şekilde devam
etmesine karşın düğmelere onun yerine deney yöneticisinin basmasını kararlaştırmıştı.
Bu deneylerde, öğrencilere 450 volta kadar elektrik veren deneklerin oranı genel
ortalama olan %62'den %92'ye yükselmişti. Çünkü denek öğretmenler, sadece üç
kişiden ibaret olan bu yapının bir parçası olmalarına rağmen, elektrik verme işini bizzat
kendileri yapmadıkları için psikolojik savunma mekanizmalarını çalıştırarak kendilerini
sorumluluktan soyutlamışlar ve yaşananlara itiraz etmeyi gerekli görmemişlerdi.
Milgram, deneyle varılan pek çok sonuç arasında bilhassa bunu çok korkunç buluyor.
Modern toplumlarda hiçbir zaman tek bir insanın herşeyi yapmadığını, birinin
masabaşında çalışırken, bir başkasının tetiği çektiğini ifade eden Milgram, işbölümü ve
branşlaşmanın, insanların resmin tamamını görmelerini engellediğine dikkat çekiyor.(2)


Serdar Kaya


1.İnsanın, kendisini bir kez garantiye aldıktan sonra, içinde faaliyet gösterdiği yapının başkalarının hayatını
ne şekilde etkilediğini göz ardı eden bir yapıya sahip olduğu düşüncesi Milgram Deneyi'nde yapılan çeşitli
gözlemlerle de teyit edilmişti. Deney yöneticisi, elektrik vermeye devam etme konusunda kararsızlık
yaşayan öğretmenlere 'öğrenciye bir şey olsa dahi kendilerinin sorumlu tutulmayacağı' yönünde bir
güvence verdikten sonra deneklerin çoğu elektrik vermeye devam etmişlerdi.
2.Winn 105
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Endoktrinasyon (4): Hannah Arendt ve 'Kötülüğün Sıradanlığı'
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Eğitim ve Öğretim-
Buraya geçin: