Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

İslamiyet.forummum.net

 
AnasayfaGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Allah'a Ulaşmayi Dilemek

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin


Mesaj Sayısı : 71
Kayıt tarihi : 15/03/09
Nerden : İstanbul

Allah'a Ulaşmayi Dilemek Empty
MesajKonu: Allah'a Ulaşmayi Dilemek   Allah'a Ulaşmayi Dilemek I_icon_minitimePaz Mart 15, 2009 3:51 pm

ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEK


Kardeşlerim, İslâm’dan kopan kavramların bir tanesinden olan, Allah’a yönelmekten; bir başka ifadeyle, Allah’a ulaşmayı dilemekten (ruhunu hayatta iken Allah’a ulaştırmayı dilemekten) bahsetmek istiyoruz.
Hepinizin bildiği gibi, dînler yoktur. Bir tek dîn vardır. Hz. Âdem’den Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e kadar gelen tek bir dîn vardır. Hristiyanlık diye, Yahudilik diye ve İslâm diye ayrı ayrı dînler olmamıştır.
İslâm, Hz. İbrâhîm’in “hanif” dîninin adıdır. Hanif ise, İslâm anlamına gelmektedir, Allah’a teslim olmak anlamına gelmektedir. Hz. İsa’nın zamanında yaşanan dîn de Hz. Musa’nın zamanında yaşanan dîn de yine Hz. İbrâhîm’in hanif dînidir. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

42/ŞURA-13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
Dînde, onunla Hz. Nuh’a vasiyet ettiğimiz (farz kıldığımız) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm’e, Hz. Musa’ya ve Hz. İsa’ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldık. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah’a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O’na yöneleni, Kendisine hidayet eder (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Allahû Tealâ diyor ki: “Sana verdiğimiz şeriatla Hz. İsa’ya verdiğimiz şeriat, Hz. Musa’ya verdiğimiz şeriat, Hz. İbrâhîm’e verdiğimiz şeriat, Hz. Nuh’a verdiğimiz şeriat birbirinden farklı şeriatlar değildir. Hepsi aynı şeriattır.”
Şeriattan neyi kastettiğini de Allahû Tealâ açıklığa kavuşturuyor:
1. özellik, dîni ayakta tutmak,
2. özellik, dînde fırkalara ayrılmamak. Yani “Tek bir fırka oluşturacaksınız.” diyor Allahû Tealâ. İşte konumuz da bu tek fırkanın oluşturulması.
Hz. İbrâhîm, Hz. Musa’dan da Hz. İsa’dan da Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den de daha önce yaşamış olan bir peygamberdir. Allahû Tealâ Hz. Nuh’a verdiği şeriatı önce Hz.İbrâhîm’e vermiştir. Hz. İbrâhîm’e verdiği şeriatı da daha sonra bu üç peygambere vermiştir. Hepsi aynı şeriatı yaşamışlardır. Allahû Tealâ bu beş peygambere, “ulûl’azm peygamberler” diyor.
Bu peygamberlerin yaşadığı dizayna biraz daha yakından bakarsak, Hz. İbrâhîm’in hanif dînini görürüz. Allah’a teslim dînini görürüz. Bu dînin esasları şunlardır:
1- Vahdet. Tek Allah’a inanmak, Allah’ın tekliği (Vahdet-i Vücut da tek vücut demektir).
2- Tevhid. Tek olan Allah’a ulaşmayı dileyenlerin oluşturduğu tek bir fırka.
3- Teslim. Ruhu, vechi (fizik vücudu), nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek.
İşte kâinatın dîni bunlardan ibarettir. Ruhu, vechi, nefsi ve iradeyi Allah’a teslim etmek dînin temelidir. Bütün bu teslimlerin başlayabilmesi ise bir taleple %100 ilişkilidir. Dînin olmazsa olmaz şartı; mevcut olmazsa insanları mutlak cehenneme götürecek olan şartı: Allah’a yönelmek, Allah’a münîb olmak veya âmenû olmak, Allah’a ulaşmayı dileyen bir inanan kişi olmaktır. Allah’a ulaşmayı dileyen bir mü’min olmaktır.
Âmenû kelimesi, hem Allah’a ulaşmayı dilemeyen inananlar için kullanılmaktadır hem de Allah’a ulaşmayı dileyenler için kullanılmaktadır. Bunu âyet-i kerimelere baktığımız zaman hemen görmek mümkündür. Allahû Tealâ şöyle buyuruyor:

8/ENFAL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi).
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir). Ve Allah, büyük fazl sahibidir.

Anlıyoruz ki buradaki “takva sahibi olmak” Allah’a inanmanın ötesinde bir olaydır. Çünkü Allahû Tealâ bu âyet-i kerimede, âmenû olanlara, inanan birisine seslenmektedir. Eğer o kişi takva sahibi değilse, gideceği yer cehennemdir. Allahû Tealâ buyuruyor ki:

50/KAF-31: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîne gayre baîd(baîdin).
Cennet, takva sahipleri için uzak olmayarak yaklaştırıldı.

Takva sahibi olmayan kişilerin cennete girmesi mümkün değildir. Acaba kimler takva sahibi olamazlar? Rum Suresinin 31. âyet-i kerimesinde, Allahû Tealâ kesin olarak bunun cevabını veriyor:

30/RUM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

Kişi Allah’a yönelmedikçe takva sahibi olamaz. Bu 1. takvadır. Takva sahibi olabilmek için Allah’a yönelmek (Allah’a ulaşmayı dilemek) gerekir. Allahû Tealâ böyle olduğunu söylüyor. Zaten, sadece takva sahiplerinin gideceği yer cennettir. Allahû Tealâ âyet-i kerimenin devamında: “Böyle yap ki, namaz kıl ve müşriklerden olma.” diyor. Yani, kişi takva sahibi olmazsa, o müşriklerdendir. Müşriklerin gideceği yer muhakkak ki cehennemdir. Rum Suresinin 32. âyet-i kerimesinde şöyle devam ediyor:

30/RUM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.

Peygamber Efendimiz (S.A.V), fırkalara ayrılanların 73 fırka olduğunu, bunlardan 72’sinin cehenneme gideceğini; bir tek fırkanın kurtuluşa ulaşacağını söylemektedir. O tek fırka, şirkte (bu şirk, gizli şirktir) olmayanlardır, bunlar Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir.
“Allah’a ulaşmayı dilemek” kavramı, son derece önemli bir kavramdır. Kişiyi cehennemden cennete alır ve kişiyi takva sahibi yapar. Rum-31’de, Allah’a ulaşmayı dileyenlerin şirkten kurtulduklarını ve şirke düşmediklerini görüyoruz. Şirkte değillerse; Allah’a ulaşmayı dileyerek şirkten kurtulmuşlarsa, onların gidecekleri yer cennettir. Yetmez, Allahû Tealâ onları Kendisine ulaştıracağına dair de kesin bir söz vermiştir.
Allah’a ulaşmayı dilemek veya dilememek; cenneti seçmek veya cehennemi dilemek mânâsına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de Enfal-29’da geçen âmenû olan kişi, takva sahibi değildir. Kurtuluşa ulaşabilmesi, takva sahibi olması şartına bağlıdır.
Takva sahibi olmayan bir kişi şirktedir. Takva sahibi olmayan kişi küfürdedir. Kişi Allah’a inansa da küfürden kurtulamamıştır. Allah’a inanmak, hiç kimse için bir kurtuluş değildir. Ama hurafelerin devreye girdiği bir standart görüyoruz. Bu hurafe: “Kalbinde zerre kadar inanç olan bir kişi, cehennemde cezasını çektikten sonra cennete girer.” Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in böyle bir hadîsi olduğu söylenmektedir. Oysa böyle bir hadîsin olduğu doğru değildir. Böyle bir hadîs mevzû bir hadistir. Peygamber Efendimiz (S.A.V) açık bir şekilde buyurmaktadır ki: “Benim hadîslerim tartışılacaktır. Kur’ân’a bakın. Hiçbir hadîsim Kur’ân’a aykırı olamaz.”
Kur’ân’a baktığımız zaman, 29 âyet-i kerimede, cennete girenin orada devamlı kalacağı ya da cehenneme girenin orada devamlı kalacağı, ebediyyen kalacağı ifade ediliyor. Allahû Tealâ ister “ebedî” kelimesini kullansın, ister “orada devamlı kalacaklardır” desin; ikisi de “oradan bir yere ayrılmamak” demektir. Bunun başka bir ifadesi var mıdır?
Bu insanlarda bir hastalık vardır. Asırlardan beri birtakım yanlış şeyler gerçekleşmiştir. Kur’ân-ı Kerim’i bilmeyen insanlar, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in hadîslerini Kur’ân hükümlerinden önde tutmaya başlamışlardır. Bu durum Kur’ân’dan haberdar olmadıkları içindir. Hadîsin doğru olduğuna inanmışlardır ve hiç Kur’ân’la karşılaştırmamışlardır.
10 asırdan bu yana geçen zamanda, Kur’ân tamamen saf dışı kalmıştır. Peygamber Efendimiz (S.A.V) devrinde sahâbe, Peygamber Efendimiz (S.A.V)’den Kur’ân’ı öğreniyorlardı. Kur’ân’ın hem lafzını hem de bu lafzın altında yatan Kur’ân’ın 7 ruhunu öğreniyorlardı. Ve şimdi en az 10 asırdan bu tarafa dîn öğretimi, Kur’ân öğretiminin tamamen dışında kalmıştır. İnsanları korkutmuşlar ve şöyle demişlerdir: “Siz Kur’ân’ı anlamaya çalışmayın, çarpılırsınız ha! Kur’ân’ı öğrenmek, öyle kolay değildir. Siz Kur’ân-ı Kerim’i boş verin. Büyükleriniz ne yazmışsa onu öğrenin. Size o kadarı yeter.” Tıpkı şimdi orta yolu izleyenler gibi… “Ne fazlasına git, ne eksik yap; ama sen orta yolda git.” Orta yoldan gitmek isteyen insanlar “Ne yapmam lâzım?” diye sorduklarında, onlara şöyle cevap veriyorlar: “Namaz kıl, oruç tut, zekât ver, hacca git, kelime-i şahadet getir (bunların hepsi de gerçekten farzdır). Ve böylece İslâm’ın 5 şartını uygula, doğru cennete gidersin.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://islamiyet.forummum.com
 
Allah'a Ulaşmayi Dilemek
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: {-DİNİMİZ İSLAM-} :: ALLAH (C.C)-
Buraya geçin: